Çevre sorunlarının giderek arttığı bir dönemden geçerken ülkelerin bu durumu görmezden gelmesi anlaşır gibi değil. Herkes var olan zenginlikten daha fazla pay alırımın derdine düşmüş. Çevre sorunlarının yarattığı tehlikeleri dünyaya duyuran zengin ve ekonomik yönden güçlü ülkeler olmasına rağmen çözüm için ayak diretenler de yine onlar oluyor.
Çok uzun yıllardır uluslar arası anlamda çevreyi koruyacak anlaşmalar hazırlanır ve ballandırarak dünya kamuoyuna lanse edilir. Ama ne hikmetse bu anlaşmalara uymak için en çok baskı görenler de üçüncü dünya ülkeleri olur. Anlayacağınız genel kabul gören ilkelerden biri olan “Kirleten Öder” sözü bir türlü yerini bulmaz.
Bir yandan “Dünya Devi” Amerika neden olduğu petrol kirliliğinin, attığı atom bombasının yarattığı felaketin, katlettiği doğal yaşamın hesabını vermez iken diğer yandan fakir ülkelere bu yapılanların hesabı ödettirilmeye çalışıyor. Çevre kirliliğine karşı atılacak adımlar için sıkı pazarlık yapanlar; ekonomik çıkarlar için göz kırpmadan savaş çıkarıp milyonların ölümüne sebep olabiliyor.
İşin acı olan tarafı tüm bunlar olurken, herkes bunun farkında olmasına rağmen gerekenin yapılıp hesap sormak için kimse bir araya gelecek cesareti bulamıyor. İnsanlar karnını doyurmanın yolunu ararken bir yandan da birileri cebini daha fazla dolarla doldurmak için doğanın canını okuyan yatırımlar yapıyor. Kutuplarda buzlar erirken ve doğal felaketler her gün daha fazla can alırken; üç beş insan paracıklarının nasıl olsa kendini her türlü felaketten kurtaracağının hayaliyle huzur içinde uyuyor.
Hepimiz bir umut yazılan ve altına imza atılan sözleşmelerin doğayı katledenleri dizginleyeceği umuduyla yaşarken onlar her daim hırslarının etkisiyle bu sözleşmelerin bir açığını bulup yapacağını yapıyor. Aslında herkesin gözden kaçırdığı şey bu işlerin büyük kısmını sözleşmeler değil insanların mayasındaki iyi niyet ve sağduyunun çözdüğüdür.
Bu nedenle doğa olmadan yaşayamayacağını ve kendisinin ekosistem içinde sadece bir halka olduğunu anlayacak insanlar yetiştirmek birinci hedef olmalıdır. Paylaşmayı bilmeyen kendisine ve diğer canlılara saygı kavramını iyice hazmedemeyen bireylerin yarattığı bu çıkmazdan çıkış yolu bizlerin daha güçlü doğa için isteklerimizi dile getirmemizdir.
Ekonomik çıkarları için silah ve uyuşturucuya milyonları yatıranlar, Afrika’da kuru ekmeğe muhtaç insanlar için kılını bile kıpırdatmıyor. Kıllarını kıpırdatmaktan vazgeçtik, ülkelerde savaş çıkartıp milyonlarca insanı öldürüyorlar.
İşte bitmeyen tüketim ve hep daha fazlasını isteyenler nedeniyle vahşi kapitalizm ne doğa ne de insan dinlemeden önüne çıkan her şeyi yıkıp geçiyor. Bizlere düşen bu anlayışı yıkacak felsefeyi özümseyenlerle bir araya gelip doğayı ve insanlığı korumak için onlardan daha kararlı olduğumuzu ortaya koymaktır. Bunun içinde bugünden başlayarak elimizden geleni yapmak ve yeni nesillere bunu taşımak en büyük görevimiz olmalı. Belki bizim yapacaklarımız bizim için küçük bir adım olabilir ama eminim ki bu adımlar doğa ve insanlık için büyük bir adım.