ÇEVREYİ Mİ YOKSA ATIĞI MI BERTARAF EDİYORSUNUZ?
Son zamanlarda gündemden düşmeyen en önemli çevre sorunlarından biri atık tesislerinin nereye kurulup, nasıl çalışacağıdır. . İlk duyduğunuzda ne var bunda kurulsun mis gibi işte; atıklar yığılacağına, ortadan kaldırılacak biz de çevre de rahat edecek diye düşünebilirsiniz . Ama madalyonu çevirip birde diğer tarafına baktığımızda olayın hiçte öyle masum olmadığını göreceksiniz.
Peki nedir bu işte dönen dolap diye baktığımızda ; ilk olarak bu tesislerin kurulmak istendiği yerler uygun değil . Bazı firmalar atık bertaraf tesislerini tamda tarımın yapıldığı , halkın sağlığını tehdit edecek konumlara kurmak istiyor . İkincisi atıklar yok edilirken kullanılan yakma yöntemi sonucu atıklar tamamen ortadan kalkmıyor. Yakılan atıktan yine atık çıkıyor ; çıkan bu atığı da ne yapacaklar diye soracak olursanız onu da buradaki araziye bir güzel gömecekler. Hal böyle olunca ; buna atık bertaraf etme denmez , atıktan atık çıkarma denir. Bir on yıl sonra çıkanları göme göme orada bir çöplük yaratılmış olacak. Bu çöplük de kimyasal çöplük olacak . Çünkü bu tarım alanlarına kurulmak istenen tesisler kimyasal atık bertaraf tesisleridir. Artık tehlikenin boyutunu siz düşünün. Bu sözünü ettiğim kimyasal atık tesislerinin kurulmasının istendiği bir yer de Bursa’da. . Bursa’da kurulmak istenen kimyasal atık tesisinin arazisini gördüm , tarım arazilerinin göbeğinde. Sanki koskoca Bursa’da kuracak başka bir yer kalmamış gibi ne hikmetse orayı münasip görmüşler. Tabi canım bizim memlekette doğru iş yapmak caiz değil ; bir yerden yaparken bir yerden bozacaksın , bu işin raconu böyle . Köylüler ve çevreci sivil toplum kuruluşları buna karşı fakat bizim çalışkan yatırımcımız tepkileri azaltmak, Almanya’nın atıl atık bertaraf etme tesislerini nasıl marifetmiş gibi ithal ettiklerini göstermek için bir grup gazeteciyi ,bürokratı ve iş adamını Almanya’ya geziye götürdü . Onlar ne kadar ikna oldular sormak lazım ?
Diğer yandan Tarsus’ta da kimyasal atık bertaraf etme tesisi kurulmak isteniyor ve yine yer seçimi ve atık yok etme yöntemi sınıfta kalıyor. Bizim atık savarlarının gözden kaçırdıkları çok önemli bir husus var . O da yurt dışında atıl ,eskimiş teknolojileri atık yakmak için ithal etmek yerine İstanbul’da eski bir çöplükte kurulmuş ve atıkları gazlaştırarak ortadan kaldıran yüksek teknolojili bir tesisi gidip görme ; bu teknolojiyi kimyasal atık bertarafında kullanma sanşlarının olduğudur. İşte bu noktada bu tesisleri kuracak olanların pek de çevreyi düşünmediklerini anlayabiliyoruz . Çünkü amaç sağlıklı , çevreye zarar vermeden bu işlemi yapmak olsa kullanılacak teknoloji hakkında ve seçilecek yer konusunda bu kadarda sorumsuzca davranmazlar ve araştırma yapıp bu yüksek teknolojili tesisi kendilerine model olarak alırlar.
Bu tesislerin kurulmasına şimdilik çevre halkı ve sivil toplum kuruluşları tepkili ama daha sonra onları ikna edip inşaat temellerini atabilirler mi diye takip edecek olursak bu firmaların ikna turları devam ediyor . Bürokrasiyi ve halkı kandırmak için her yolu deniyorlar. İşin garip yanı kandırmak yerine dönüp de kendilerine çeki düzen verip , hem çevreye hem de halkın sağlığına büyük zararlar verecek bu yöntemlerden vazgeçmiyorlar. Belki şimdilik onlara yöntem değiştirip ,yatırımları tekrar gözden geçirmek çok pahalıymış gibi geliyor ama ileride göreceğiz eğer bu teknolojiyle tarım arazilerinin arasında bu tesisler kurulursa işte o zaman bu onlara ve tabiî ki halka daha pahalıya patlayacak. Şimdi soruyorum . Böyle giderse atıklar mı yoksa çevre mi bertaraf edilecek ? Cevabı çok kolay olan yine çevreye , en güzel yerleri talan edilen Türkiye’ye olacak. ŞEYMA DUMRUL
|
AFETİN SUÇUNU DOĞAYA YIKARAK KURTULAMAZSINIZ
Hopa’da yaşanan sel felaketinin ardından yine kendimizi sorgulamamız gereken bir döneme girdik. Ancak artık sorgulamanın yanında bir de önlem alınması gerektiğinin farkına varılması öncelikli dileğimizdir. Doğa ile oyun olmaz, siz doğayı hiçe sayıp bildiğinizi okumaya kalktığınızda sonuçlar hep acı olacaktır. Hopa’da olanlar aslında yıllardır yaşadığımız ve ne yazık ki birilerinin işine gelmediği için hep göz ardı edilen gerçekler .
Bilinçsizce, gelişi güzel kesilen ağaçlar ve dere yatağına yapılan binalar yani çevre hesaba katılmadan yapılan işler bugün yaşadığımız sonucun nedeni. Peki insan hatasından kaynaklanan problemleri göz ardı edip; Allahtan gelene katlanılır diye açıklama yapan Hopa Belediye Başkanına ne diyeceğiz. Tabi ki takdir Allah’ındır ama Allah kuluna kullanması için akılda vermiştir. Sen eşeğini sağlam kazığa bağla sonra tevekkül et. İktidarın, yanlışlarının sorgulanmasını engellemek için dini kullandığının en açık örneği Hopa’da . Bizim hiç hatamız yok, çevreyi hoyratça tahrip etmedik diyenler peki bu 8 canın hesabını nasıl verecek ?
Hopa’da yaşananlar aynısı 2012’de Samsun’da yaşanmış yanlış yatırımların sonucu 13 kişi hayatını kaybetmişti. Ama en acısı mahkeme sorumluları cezalandırmak yerine doğal afet deyip olayı kapatmaya çalışmıştı. Dere yatağına yapılaşmaya izin verenlerin hiç mi kusuru yoktu ?
Sadece Hopa’da, Samsun’da değil İstanbul’da da doğayı hiçe sayıp dere yatağına yapılaşmaya ruhsat veren yetkililer vardı ve sonuç yine masum insanların ölümü oldu. Örneğin Ayamama Deresi üzerinde yapılan binalar, doğru yapılmayan ıslah çalışmaları sele davetiye çıkardı. İstanbul’da irili ufaklı 67 dere bulunmakta . Bu dereler üzerinde yürütülen yanlış çalışmaların herkes farkında. Ayamama Deresi’nde yaşanan sel felaketinde insanların yaşamını yitirmesi, Kurbağalıdere’nin pislikten fokurdaması İstanbul’da ve diğer 80 İlde bu işi birilerinin yapamadığının en büyük kanıtıdır.
Bunlar yetmezmiş gibi yaşanan her doğal afet sonrası birileri çıkıp “Gerekli Önlemleri Alacağız” gibi afilli bir cümle söyleyip işin içinden çıkacağını düşünüyor ki aynen de öyle oluyor. 2012’de Samsun’daki sel felaketi sonrası böyle bir açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı acaba hangi önlemler aldı. Yoksa sırf kazanç uğruna yanlış HES yatırımlarına ruhsat vermeyi ve savunmayı önlemden mi sayıyorlar.
Doğa intikamını mutlaka alıyor. İnsanoğlu kısa bir süreliğine doğaya hükmettiğini düşünse de yaşanan acı tecrübeler tam tersini kanıtlıyor. Türkiye’de deprem olur üzerinden uzun yıllar geçer bir önlem alınmaz tam tersine bu argümandan yararlanılıp birileri çürük zeminleri bırakıp, sağlam bölgelerde kentsel dönüşüm altında ceplerini doldurur. Yine Türkiye’de sel olur kimse ders almaz; hoyratça HES yapar, dere yatağını imara açar, ağaç keser .
Türkiye’de büyük bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız var. Çevre ile uyumlu, doğaya zarar vermeyen yaşam tarzı geliştirmek, sadece birilerinin ceplerini doldurmasını değil diğer insanların hayatını düşünmek bu kadar mı zor ? Yani artık bu felaketlere doğal afet değil; insani afet demek lazım.
ŞEYMA DUMRUL
Maden işletmeleri atığını doğaya bırakıyor
Maden işletmeleri 2016 yılında 146 milyon metreküp atık su boşalttı. Bunların 79,7’si denize, göle, akarsuya veya araziye bırakıldı
Türkiye İstatistik Kurumu, (TÜİK) 2016 yılı maden işletmeleri su, atıksu ve atık istatistiklerini açıkladı.
Maden İşletmeleri Su, Atıksu ve Atık İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre, maden işletmeleri tarafından 2016 yılında edilen toplam 146 milyon metreküp atıksuyu deşarj edildi. Deşarj edilen atık suyun yüzde 79,7’si denize, göle, akarsuya veya araziye, yüzde 12,1’i atık barajına, yüzde 1.6’sı ocak içine, yüzde 1,5’i foseptiğe, yüzde 5,1’i ise diğer alıcı ortamlara deşarj edildi.
Anket sonuçlarına göre, maden işletmeleri 2016 yılında 241 milyon metreküp su çekti. Çekilen suyun yüzde 54,4’ü kuyudan, yüzde 22,9’u deniz ve kaynaktan, yüzde 5,4’ü ocak içi sudan, yüzde 4,1’i akarsudan, yüzde 3,4’ü göl-göletten ve yüzde 9,8’i diğer su kaynaklarından temin edildi.
Maden işletmelerinde oluşan 811 milyon ton atığın yüzde 99,9’unu mineral atıklar oluşturdu. Mineral atıkların ise yüzde 99’unun dekapaj malzemesi, pasa olduğu tespit edildi. Toplam atığın yüzde 70,4’ü pasa sahalarında veya düzenli depolama tesislerinde bertaraf edildi, yüzde 15,9’u ocak içine geri dolduruldu, yüzde 13’ü maden sahalarının doğaya yeniden kazandırılması amacıyla kullanıldı, yüzde 0,7’si ise diğer yöntemlerle geri kazanıldı ya da bertaraf edildi.
(BİRGÜN 29.12.2017 09:48 ÇEVRE )
TUZLA’da ZEHİRLİ VARİLLER EYLEM ve BASIN AÇIKLAMAMIZ
Tuzla’da protesto gösterisi yapan İstanbul Çevre Konseyi’ne üye çevreciler, zehirli varilleri doğaya attığı öne sürülen Unifar Kimya’yı da sinek ilacı sıkarak ‘zehirledi’
İstanbul Çevre Konseyi’ne üye sivil toplum kuruluşları dün Tuzla Orhanlı’daki zehirli atık varillerinin çıkarıldığı bölgede ve Unifar Kimya firması önünde protesto gösterisi yaptı. Eylemciler, zehirli varilleri doğaya attığı öne sürülen Unifar Kimya’yı sinek ilacı sıkarak “temsili olarak” zehirledi.
Zehirli varillerin çıkarıldığı Orhanlı’ya dün sabah saatlerinde gelen çevreciler ve sivil toplum kuruluşlarının protesto gösterisine çocuklar da katıldı.
Eylemde suçluların serbest bırakılması ve yasalardaki eksikliğe dikkat çekildi. Eylemciler, manşet haberiyle çevre katliamına dikkat çeken Milliyet gazetesini de döviz olarak taşıdılar.
Grup adına açıklama yapan Doğa Savaşçıları Çevre Örgütü Başkanı Zafer Murat Çetintaş da şöyle konuştu: “TCK’nın 184. maddesinin 4. fıkrasının 181. maddeye atıfta bulunduğunu açıkça gördük. Yine aynı yasanın 176. maddesi de zehirli atıkların yer değiştirmesi konusunda cezai yaptırımlar uygulatıyor ve suça katılanları hapis cezasıyla karşı karşıya bırakıyor. Biz savcılık heyeti kurularak mütalaanın yeniden yapılanmasını ve bu suçu işleyenlerin serbest gezmemesini istiyoruz.”